-
1 Üzgünüm hiç vaktim yok
Sorry I don't have any time -
2 yok
1) Nichts ntbir kimseyi/şeyi \yok etmek jdn/etw vernichten [o beseitigen], jdn/etw verschwinden lassen\yok olmak fehlen; ( kaybolmak) verschwinden; ( varlığı sona ermek) nicht mehr existieren\yok pahasına (almak/satmak) für Nichts (kaufen/verkaufen)\yoktan var etmek/olmak aus dem Nichts erschaffen/entstehenbugün okulda \yoktu heute war er nicht in der Schule, heute hat er in der Schule gefehltburada kimse \yok hier ist niemandhiç \yoktan ohne jeden Grund2) bu bıçağın sapı \yok dieses Messer hat keinen Griff, an diesem Messer fehlt der Griffüstünde av bıçağından başka silahı \yoktu außer einem Jagdmesser hatte er keine Waffe bei sichvaktim \yok ich habe keine Zeit3) ( yasaklanmış şey)sigara \yok Rauchen ist verbotenII adv\yok oğlu \yok überhaupt nichtsdarılmaca \yok! nichts für ungut!ya hep ya \yok alles oder nichtsgeldiler mi? — \yok, daha gelmediler sind sie gekommen? — nein, noch nicht -
3 не
olmayan* * *I частица врз...ma; değil ( при именном сказуемом);...madan;...maksızın ( при деепричастии)я не пое́ду — gitmeyeceğim
не он, а ты — o değil, sen
не красне́я — yüzü kızarmadan
кто э́того не зна́ет! — bunu bilmeyen mi var!
он не член профсою́за — sendikasızdır
одна́ко э́то не зна́чит, что... — ama bu demek değil ki,...
э́то у него́ не пе́рвая и не после́дняя оши́бка — bu, onun ne ilk ne de son hatasıdır
не сходи́ть ли нам в кино́? — sinemaya gitsek (ne dersin)?
не тебе́ говори́ть об э́том — bundan söz etmek sana düşmez
пальто́ не пальто́, плащ не плащ, а что-то сре́днее — palto desen değil, yağmurluk desen değil, ikisi ortası bir şey
я съе́здил туда́ не без по́льзы — oraya gittiğim bir dereceye kadar yararlı oldu
не прошли́ мы и пяти́десяти шаго́в... — kırk elli adım gittik gitmedik...
они́ не мо́гут не учи́тывать э́того фа́кта — bu olguyu dikkate almamazlık edemezler
••мне сейча́с не до э́того — şimdi bununla uğraşamam / uğraşacak vaktim yok
уходи́, не то прого́нят — çekil git; yoksa kovulursun
II в соч.не зна́ю, не то е́хать, не то нет — gitsem mi gitmesem mi, bilmem ki
(отделяемая часть местоимений не́кого и не́чего)не́ с кем поговори́ть — konuşacak adam / kimse yok
жа́ловаться не́ на что — şikayet edecek bir şey yok
••не́ за что (в ответ на благодарность) — bir şey değil; estağfurullah
-
4 kein
ich habe \keine Zeit hiç vaktim yok;\kein einziges Mal bir kere(cik) olsun;in \keinster Weise hiçbir şekilde;\kein Mensch hiçbir insan;( das ist überhaupt) \kein Problem! (bu hiç) sorun değil!;\keine Ahnung! bilmem!, haberim yok!2) ( nicht einmal)das ist \keine 200 Meter von hier buraya 200 metre yok bile -
5 некогда
-
6 vakit
1. выпад. -ktiвре́мяvaktinde — во́время, своевре́менно
vaktiyle — когда́-то, не́когда
vaktini almak — а) занима́ть вре́мя, оторва́ть / отвле́чь, помеша́в де́лать что-л.; б) отнима́ть чьё-л. вре́мя
vakit dar — вре́мени ма́ло
vaktimiz dar — вре́мени у нас ма́ло
vakit geçirmek — быть за́нятым, занима́ть себя́ чем; проводи́ть вре́мя
vakit kazanmak — вы́играть вре́мя
vakit kaybetmeden — не теря́я вре́мени; неме́дленно
vakti olmak — име́ть вре́мя (что-л. сделать)
vaktimiz var — у нас есть вре́мя
vakti olmamak — не име́ть вре́мени
vaktim yok — а) мне не́когда; б) у меня́ нет вре́мени (что-л. сделать, встретиться с кем-л. и т. п.)
vakit saat aramamak — не обраща́ть никако́го внима́ния на вре́мя (будь то день, ночь и т. п.)
vaktimi şaşmamak — быть пунктуа́льным
her vakit — всегда́
hiç bir vakit — никогда́
o vakit — тогда́, в то вре́мя
yemek vakti — обе́денная пора́
2. выпад. -ktişimdi bunun vakti değil — сейча́с не вре́мя для э́того
с формами dık / acak передаёт придаточное предложение времениgeldiği vakit söylerim — когда́ он придёт, я скажу́
gideceğiniz vakti bana haber verin — уве́домьте меня́, когда́ пойдёте
••- vakti hâli yerindevakit nakittir — посл. вре́мя - де́ньги
- vaktler hayrolsun! -
7 возиться
uğraşmak* * *разг.мне не́когда с ва́ми вози́ться — sizinle uğraşacak vaktim yok
с таки́ми дела́ми прихо́дится до́лго вози́ться — işin böylesi çok uğraştırır insanı
-
8 недосуг
разг., в соч.мне недосу́г — vaktim yok
-
9 рад
→ сказ.я о́чень рад встре́че с ва́ми — sizi gördüğüme çok memnun oldum
я о́чень рад за вас — sizin için çok memnun oldum
бу́ду рад, е́сли вы придёте — gelirseniz sevinirim
••я рад бы пое́хать, да не́когда — seve seve giderdim ama vaktim yok
я и сам не рад, что пое́хал — gittiğime pişman oldum
-
10 sorry, i don't have any time
üzgünüm hiç vaktim yok. -
11 sorry, i don't have any time
üzgünüm hiç vaktim yok. -
12 haben
haben <hat, hatte, gehabt, h>1. v/t -e sahip olmak;haben Sie … -iniz var mı?;ich habe keine Zeit zamanım/vaktim yok;was hast du? ne(yi)n var?;etwas haben wollen bş-i (elde etmek) istemek;(noch) zu haben sein (daha) serbest olmak;woher hast du das? bunu nereden aldın/buldun?;was hast du gegen ihn? onunla alıp veremediğin ne(dir)?;was habe ich davon (, wenn …)? (-rsem) bunun bana ne faydası olur?2. v/aux hast du meinen Bruder gesehen? kardeşimi gördün mü?;hast du gerufen? sen mi çağırdın? -
13 Zeit
Zeit f <Zeit; Zeiten> zaman, vakit; (Zeitalter) a çağ, dönem; GR zaman;die Zeit ist um vakit tamam/doldu;die Zeit nutzen vakti değerlendirmek;die ganze Zeit (hindurch) onca zaman (boyunca);eine Zeit lang bir süre;es wird Zeit, dass … -menin zamanı geliyor;(für) einige Zeit bir süre (için);freie Zeit boş zaman;ich habe keine Zeit (hiç) vaktim yok;in letzter Zeit son zamanlarda;in nächster Zeit en yakın zamanda;mit der Zeit zamanla, yavaş yavaş;mit der Zeit gehen zamana uymak;seit dieser Zeit o günden beri;sich (D) Zeit lassen acele etmemek;sich (D) Zeit nehmen für … için zaman ayırmak;Zeit sparend zamandan tasarruf eden/edici;von Zeit zu Zeit zaman zaman;vor einiger Zeit bir süre önce;… aller Zeiten bütün zamanların -(s)i;das waren noch Zeiten (o günler) ne günlerdi; -
14 hiç
I adv1) ohne\hiç tereddüt etmeden ohne zu zögern\hiç yoktan ohne jeden Grund2) nie\hiç orada bulunmadım ich war nie dort3) \hiç sözünü etmemek kein Wort darüber verlieren(bu) \hiç yoktan iyi( dir) (das ist) besser als gar nichts4) überhaupt, garbir şeye \hiç dikkat etmemek etw überhaupt nicht beachten, auf etw überhaupt nicht aufpassen, etw außer aller Acht lassenbugün \hiç vaktim yok heute habe ich überhaupt [o gar] keine Zeitçocuk tıpkı babasına benziyor — \hiç (de) das Kind sieht genauso aus wie sein Vater — überhauptya hep ya \hiç entweder ganz oder gar nicht5) ( soruda) jemals\hiç böyle bir şey görülmüş müdür? hat man jemals so etwas gesehen?\hiç orada bulundunuz mu? waren Sie jemals dort?6) nichtsne gördün? — \hiç was hast du gesehen? — nichts7) (\hiç de) durchaus, absolut\hiç de değil durchaus [o absolut] nichtbu \hiç de fena değil das ist gar nicht schlechtbu \hiç de öyle kolay değil das ist durchaus [o gar] nicht leicht8) benim için \hiç fark etmez ( fam) mir ist das ganz egal, das macht mir überhaupt nichts aus9) \hiç değilse [o olmazsa] zumindest, wenigstenso benim gözümde \hiçtir in meinen Augen ist er ein Nichts -
15 vakit
-
16 bisschen
ein \bisschen biraz;ein kleines \bisschen birazcık;ich habe kein \bisschen Zeit für dich senin için birazcık olsun vaktim yok;es geht mir kein \bisschen besser birazcık olsun düzelmedim [o iyileşmedim];das ist ein \bisschen wenig bu biraz az;ach du liebes \bisschen! aman tanrım! -
17 sprechen
sprechen <spricht, sprach, gesprochen> ['ʃprɛçən]mit jdm \sprechen biriyle konuşmak;davon \sprechen, etw zu tun bir şeyi yapmaktan söz etmek;frei \sprechen serbest konuşmak;Türkisch [o türkisch] \sprechen Türkçe konuşmak;jdn zum S\sprechen bringen birini konuşturmak;das spricht für ihre Intelligenz bu onun ne kadar zeki olduğunu gösterir;es sprach alles gegen ihn her şey onun aleyhineydi;nicht gut auf jdn zu \sprechen sein birinin adını duymaktan hoşlanmamak;wir \sprechen uns noch! ( fam) görüşürüz!jdn \sprechen biriyle konuşmak -
18 acemi
1. inexperienced, unskilled. 2. beginner, novice, tyro. 3. one who does not have knowledge or experience (of something). - çaylak colloq. clumsy person, awkward person. - er raw recruit. - öğretmeye vaktim yok. colloq. I have no time to argue with fools. -
19 да
evet* * *I частица1) утв. evet; ya; haпридёшь? - Да. — gelir misin? - Evet
да-а, стра́нно... — ya-a, acayip...
да! чуть бы́ло не забы́л — ha, az kaldı unutuyordum
2) вопр. sahi mi?; yok canım?; değil mi?; efendim?да что ты / вы? — yok canım?
придёшь, да? — gelirsin, değil mi?
Хаса́н! - Да? — Hasan! - Efendim?
да ну? — yok canım?, deme!
да ра́зве э́то недоста́ток? — canım bu da bir kusur mu?
да что (там) кни́ги, он и газе́т не чита́ет! — kitap ne söz, gazete okumuyor!
да что там кни́ги, хоть бы газе́ты чита́л... — bırak(ın) kitapları, gazete okusa...
да ты сади́сь! — otur sen
да сади́сь же ты (наконе́ц)! — otursana!
да нет, тебе́ так показа́лось — yok canım, sana öyle gelmiş
да ра́зве э́то челове́к? — o da sanki adam mı?
да ра́зве я мог поду́мать, что... —... aklıma gelir miydi hiç?
да ты не расстра́ивайся! — üzme kendini sen!
да кто за него́ пойдёт (за́муж)? — onunla hangi kadın evlenir ki?
да замолчи́шь ты и́ли нет?! — susacak mısın, susmayacak mısın?!
да ты опо́мнись! — efendi, kendine gel!
да ты влюбле́на в него́! — ayol sen âşıksın bu adama!
да посто́й ты! — dur yahu!
4) ( пусть)...sınда здра́вствует... ! — yaşasın... !
да поги́бнет / сги́нет... ! — kahrolsun... !
да бу́дет вам изве́стно, что... — haberiniz olsun ki...
да прости́т мне чита́тель,... — okurlar bağışlasın beni,...
••II союзвот э́то да! (при удивлении) — vay canına!
1) соед. bir de, ileсосна́ да ель — (bir) çam bir de göknar
вдоль доро́ги - все поля́ да поля́ — yol boyu hep tarlalar
2) присоед. hem (de); bir de; da(я) купи́л кни́гу да ещё каку́ю интере́сную — bir kitap aldım, hem de çok ilginç bir kitap
да и́зредка наве́дывался к бра́ту — arada bir de kardeşini görmeye giderdi
да я и не жа́луюсь — yakındığım da yok zaten
да и что э́то тебе́ даст? — hem bu ne kazandırır sana?
да и вре́мени у меня́ не́ было — vaktim de yoktu (zaten)
3) против. ( однако) ama -
20 bırakmak
"1. /ı, da/ to leave (something, someone) (in) (a place); /ı, a/ to leave (someone, something) with (someone), leave (someone, something) in the care of (someone). 2. /ı, a/ to leave, put (something, someone) on or in (a place). 3. /ı/ to let go of, stop holding: Beni bırak! Let go of me! 4. /ı/ to leave, abandon, desert. 5. /ı/ to quit (a job). 6. to stop, desist; /ı/ to stop doing, quit doing (something): Bırak Allah aşkına! Stop it for God´s sake! 7. /ı, a/ to leave (something) until (a future date), put (something) off until (a future date). 8. /ı, a/ to entrust (a job) to (someone); to hand over, turn over, relinquish (a job, a responsibility) to (someone). 9. /ı/ to leave (someone, something) alone, let (someone, something) be, leave (someone) in peace. 10. /ı, a/ to let (one´s hair) hang down to (a specified level). 11. /ı/ to grow (a beard, a mustache). 12. /a, ı/ to let (someone) have the use of (something), let (someone) have (something), let (someone) borrow (something). 13. /ı, a/ to leave (something) to (someone), let (someone) have (something); to bequeath (something) to (someone). 14. /a, ı/ (for something) to bring (someone) (a specified amount of profit), leave (someone) with (a specified amount of profit). 15. /ı/ to give up (a habit): Sigarayı bıraktı. He´s given up smoking. 16. /ı/ to leave, cease to give one´s attention to (a matter); to forget about, disregard, write off (someone or something regarded as worthless): Bunu şimdilik bırakalım. Let´s leave this for the time being. Onu bırak! Forget about him! 17. /ı/ to set (a captive person or animal) free. 18. /ı/ to let, allow (someone) (to do something) (often used in the imperative): Bırak, onlara yardım edeyim! Let me help them! Öğretmen onu öbür çocuklarla oynamaya bırakmadı. The teacher didn´t let him play with the other children. 19. /ı, a/ to let (someone, an animal) go to or into (a place): O gün beni okula bırakmadılar. That day they didn´t let me go to school. Beni içeriye bırakmadı. He didn´t let me go in. 20. /ı/ to leave (a spouse). 21. /ı/ to leave (a stain, a mark). 22. /ı/ to leave (someone, something) (in an undesirable state): Köpeği bütün gün aç bıraktılar. They let the dog go hungry all day. Çocuğu öksüz bıraktılar. They left the child an orphan. Evi darmadağınık bıraktı. He left the house in a real mess. 23. /ı/ (for a teacher) to make (a student) repeat a grade, fail, flunk (a student). 24. /ı, a, dan/ to sell (something) to (someone) for (a specified price), let (someone) have (something) for (a specified price). 25. (for something) to come unglued. Bıraktığım çayırda/yerde otluyorsun. colloq. You´re still doing what you´ve always done. Bırak ki.... and even if I did...: O işi yapmak istemiyorum, bırak ki vaktim de yok. I don´t want to do that job; and even if I did, I don´t have the time. "
См. также в других словарях:
borç — 1. is., Rus. Borş 2. is., cu 1) Geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim. P. Safa 2) mec. Birine karşı bir şeyi yerine getirme yükümlülüğü, vecibe Vatan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçirmek — i 1) Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak 2) e Bir şeyi bir yandan öbür yana götürmek Kalanımızı peşine takarak Murat suyunun karşı kıyısına geçirdi. K. Bilbaşar 3) i, e Bir şeyi bir yerden başka yere taşımak, nakletmek Odanın eşyasını öbür… … Çağatay Osmanlı Sözlük
namaz niyaz — is. İbadet Vaktim yok diye namaz niyazı bıraktı. Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller namazında niyazında olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz vermek — bir işi yapacağını kesinlikle bildirmek Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük